WHATSAP İLETİŞİM
ELİF AYDEDE ÖLMEZ
Köşe Yazarı
ELİF AYDEDE ÖLMEZ
 

KARŞIYAKALIDAN BİR 24 SAAT

Gözümü açtığımda kendimi bulduğum, çocukken deniz kokusu ile asfalta yapışmış at pisliğinin güneş altındaki kurumuş kokusunun karıştığı havayı solduğum (garipsemeyin çok özel bir kokudur bu), Melek Sineması'nın eğri büğrü merdivenlerini çıkıp Kemal Sunal filmlerini seyrettiğim,  Cami Sokağı'nda cami minaresinde Allah'ın oturduğunu ve neden oturmaya gitmediğimizi sorduğum, 06 Pastanesi'nde büyük bir zamanımı kapının önünde süpangle yiyerek geçirdiğim, deniz kıyısındaki kafelerde geceleri canlı müzikle eğlenenleri seyrettiğim, Hıdırellez şenliklerinin gelmesini beklediğim Karşıyakam.... Şimdiki Hıdırellezlerde ne çocukluğumdaki o kalabalıklar ve birliktelik var, ne Melek Sineması var, ne de deniz kıyısındaki çay bahçeleri ve restorantlar...Belki çocukluk gözü herşey daha tatlı ve tozpembe geliyor kimbilir... İş güç için uzaklara gittikten sonra dayanamayıp geri dönenlerdenim ben... Burada yaşayıp hayatını burada kazanmak isteyenlerden.. Dolayısıyla “Yaşadığı yerde hayatını kazanmak” isteyen biri olarak soruyorum… Zaten bildim bileli sorulmuştur, İzmir neden böyle? Vizyonu yok, turizm, fuar, liman şehri mi ne olmalı? İzmir’in incisi Karşıyaka neden yalnızca vapura binilip gezilip dönülecek bir yer? Otel semti gibi ama kalacak otel yok? Karşıyaka evet marka ama o kadar vs. vs. Karşıyakamın sokaklarında hep içten içe bir sızlanma sesi dolanır, arada tartışmalarla alevlenen... Hani Türkiye’yi kurtaran o hiç bitmeyen tartışmalar misali…Sonra bastıran bir rehavet ve gözlerin güzel bir gün batımı seyrimi deniz kıyısında... Gün bitti.....İşte Karşıyakamızın 24 saatinden bir kesit: Karşıyaka sokaklarında kelli felli bir adam gider işine…Yalnız gün çoktan başlamış, saat 11’e gelmiştir. Ağır aziz elindeki şık çanta ile geçer masasına, oturur. Çevresindeki esnaf da kepenklerini açalı az bir zaman olmuştur. Hala biraz revahet, bir gece önceki tatlı sohbetin başını ağrıttığı fark edilir… Bugün yapacaklarını kafasından geçirir; Öğleden sonra bir yakının yaşgünü kutlaması vardır, daha sonra bir açılışa davetlidir. Ama ondan önce iş iş iş… Hemen bir gün önceki gelir gider tablosunu hesaplar, alacak verecek artı eksi tamamdır…Bir yerden gelecek bir iş vardı, olursa iyi para var Allah bereket versin… Para demişken, birkaç derneğe ve odaya üye olmak güzel ama neden aidat için başının etinin yendiğini düşünür... Yine aynı şekilde işyerindeki hanın aidatı…. Ne kadar gereksiz ayrıntılar bunlar deyip inatla bu ödemeleri yapmaz… Masasının üstünde bir dolu teklif vardır… Bu ne böyle hep para isterler? Para para para…. İş başvurusu yapanlar, diksiyon kursu için davet edenler (ne gerek vardır gayet güzel konuşuyordur), firma tanıtımı için reklam teklifi yapanlar, sektörüyle ilgili yeni bir adım olacak teklifler… Ne gerek var bunlara, herkesin gözü parasında… Kelli felli adam, masasının üstündeki teklifleri iter elinin tersiyle, yaşgünü partisine geç kalmıştır. İşyerinin kapısından huzurla ayrılır çünkü gelir-gider hesabında sorun yoktur. Bu da ona yeter… Yaşgünü partisinde ve açılışta şık takımıyla protokolde en önlerdedir. Bol bol fotoğraf çektirir, sohbet eder… Zaman ne çabuk geçmiş haydi konsere… Konserden sıkılıp yakınlarıyla balık lokantasına gider, e tabi rakısız da olmaz. Gelir gider hesabı o masa başında unutulur. Sohbet koyulaşır, rakılar içilir, sazlar çalar. Sazların gürültüsü içinde biraz sesini duyurabiliyorsa yine masa başında kurtarır Karşıyakayı, yaşadığı ülkeyi, memleketini çocuklarımızın geleceğini… Gün biter sabaha gebe… Karşıyaka sızlana sızlana uykuya dalar sazlar eşliğinde….
Ekleme Tarihi: 27 Nisan 2010 - Salı

KARŞIYAKALIDAN BİR 24 SAAT

Gözümü açtığımda kendimi bulduğum, çocukken deniz kokusu ile asfalta yapışmış at pisliğinin güneş altındaki kurumuş kokusunun karıştığı havayı solduğum (garipsemeyin çok özel bir kokudur bu), Melek Sineması'nın eğri büğrü merdivenlerini çıkıp Kemal Sunal filmlerini seyrettiğim,

 Cami Sokağı'nda cami minaresinde Allah'ın oturduğunu ve neden oturmaya gitmediğimizi sorduğum, 06 Pastanesi'nde büyük bir zamanımı kapının önünde süpangle yiyerek geçirdiğim, deniz kıyısındaki kafelerde geceleri canlı müzikle eğlenenleri seyrettiğim, Hıdırellez şenliklerinin gelmesini beklediğim Karşıyakam....

Şimdiki Hıdırellezlerde ne çocukluğumdaki o kalabalıklar ve birliktelik var, ne Melek Sineması var, ne de deniz kıyısındaki çay bahçeleri ve restorantlar...Belki çocukluk gözü herşey daha tatlı ve tozpembe geliyor kimbilir...

İş güç için uzaklara gittikten sonra dayanamayıp geri dönenlerdenim ben...

Burada yaşayıp hayatını burada kazanmak isteyenlerden..

Dolayısıyla “Yaşadığı yerde hayatını kazanmak” isteyen biri olarak soruyorum…

Zaten bildim bileli sorulmuştur, İzmir neden böyle? Vizyonu yok, turizm, fuar, liman şehri mi ne olmalı? İzmir’in incisi Karşıyaka neden yalnızca vapura binilip gezilip dönülecek bir yer? Otel semti gibi ama kalacak otel yok? Karşıyaka evet marka ama o kadar vs. vs.

Karşıyakamın sokaklarında hep içten içe bir sızlanma sesi dolanır, arada tartışmalarla alevlenen...

Hani Türkiye’yi kurtaran o hiç bitmeyen tartışmalar misali…Sonra bastıran bir rehavet ve gözlerin güzel bir gün batımı seyrimi deniz kıyısında... Gün bitti.....İşte Karşıyakamızın 24 saatinden bir kesit:

Karşıyaka sokaklarında kelli felli bir adam gider işine…Yalnız gün çoktan başlamış, saat 11’e gelmiştir. Ağır aziz elindeki şık çanta ile geçer masasına, oturur. Çevresindeki esnaf da kepenklerini açalı az bir zaman olmuştur. Hala biraz revahet, bir gece önceki tatlı sohbetin başını ağrıttığı fark edilir…

Bugün yapacaklarını kafasından geçirir;

Öğleden sonra bir yakının yaşgünü kutlaması vardır, daha sonra bir açılışa davetlidir. Ama ondan önce iş iş iş…

Hemen bir gün önceki gelir gider tablosunu hesaplar, alacak verecek artı eksi tamamdır…Bir yerden gelecek bir iş vardı, olursa iyi para var Allah bereket versin…

Para demişken, birkaç derneğe ve odaya üye olmak güzel ama neden aidat için başının etinin yendiğini düşünür...

Yine aynı şekilde işyerindeki hanın aidatı….

Ne kadar gereksiz ayrıntılar bunlar deyip inatla bu ödemeleri yapmaz…

Masasının üstünde bir dolu teklif vardır…

Bu ne böyle hep para isterler? Para para para…. İş başvurusu yapanlar, diksiyon kursu için davet edenler (ne gerek vardır gayet güzel konuşuyordur), firma tanıtımı için reklam teklifi yapanlar, sektörüyle ilgili yeni bir adım olacak teklifler…

Ne gerek var bunlara, herkesin gözü parasında…

Kelli felli adam, masasının üstündeki teklifleri iter elinin tersiyle, yaşgünü partisine geç kalmıştır. İşyerinin kapısından huzurla ayrılır çünkü gelir-gider hesabında sorun yoktur. Bu da ona yeter…

Yaşgünü partisinde ve açılışta şık takımıyla protokolde en önlerdedir. Bol bol fotoğraf çektirir, sohbet eder…

Zaman ne çabuk geçmiş haydi konsere…

Konserden sıkılıp yakınlarıyla balık lokantasına gider, e tabi rakısız da olmaz. Gelir gider hesabı o masa başında unutulur. Sohbet koyulaşır, rakılar içilir, sazlar çalar. Sazların gürültüsü içinde biraz sesini duyurabiliyorsa yine masa başında kurtarır Karşıyakayı, yaşadığı ülkeyi, memleketini çocuklarımızın geleceğini…

Gün biter sabaha gebe…

Karşıyaka sızlana sızlana uykuya dalar sazlar eşliğinde….

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve karsiyakalim.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.