İlk yazımda "Ölüm Vardiyası" isimli Soma'da yitirdiğimiz canların anısına yazılmış olan ve içinde benim de hikayem bulunan kitabın doğuşundan bahsetmiştim. Bu yazımda ise Karşıyaka Belediyesi'nin verdiği destek ile yaptığımız panelden ve panelde yaptığım konuşmadan bahsedeceğim.
PANELİMİZ (21 Şubat 2015)
Geçtiğimiz yılın en soğuk gününe rastlamasına rağmen, kalabalık bir salona konuştuk. Görevli konuşmacı yazar arkadaşlar: Engin Çetinbağ, Buket Akkaya, Deniz Moralıgil, Hüsamettin Köseoğlu ve bendim. Paneli Nilgün Özel Erdem yönetti. Çok güzel geçti.
Çıkışta kitaplar dağıtıldı. 100 kitap, bir anda adeta buharlaşırcasına bitti.
Bizler ve orada bulunan Nevzat Süer Sezgin, Münevver İzgü, Merih Doğan Baysal ve bazı yazar arkadaşlar ile birlikte kitaplardaki öykülerimizi imzaladık.
Daha sonra, 2015 İzmir Kitap Fuarı'nda da imza günü yapıldı, okurlarla buluşup, kitaplarımızı imzaladık. Kitabımız Karşıyaka'da Pan Kitabevi, İzmir Alsancak'ta Yakın kitapevinde satılmaktadır. Bu güzel kitabı almakla az da olsa Soma maden şehidi çocuklarına, yardım da etmiş olursunuz.
Sizlere iyi okumalar, bol kitaplı günler diliyorum...
NOT: Sonraki yazılarımda, kitapta yer alan "Kara Yazgı" adlı öykümü, buradan okuyabilirsiniz.
PANELDE YAPTIĞIM KONUŞMA (Karşıyaka Çarşı Kültür Merkezi, 20 Şubat.2015)
"UNUTMADIK, unutturmayacağız...
13Mayıs 2014 günü. Ekranlarda bir flaş haber... Soma'da, maden ocağında vardiya değişimi sırasında kaza meydana gelmişti. O anda, haberi alan herkes, televizyon karşısına kilitlenmiş, ulusça günler boyu iyi bir haber almak için olayları canlı yayında izlemeye devam etmiştik. Patlama sırasında 787 işçinin yer altında kaldığı söyleniyordu.
Hani bir söz vardır "Ateş düştüğü yeri yakar" Bu kez ateş sadece madenci ailelerine, Soma'ya değil, hepimizin içine düşmüştü, sanki yakıyordu. Günler boyu endişeyle izledik. Önce ocağın önüne gelen aileler..
Soma 'da maden girişinin önünde küçücük bir tünelin ucu. Etraf mahşer yeri. Polisler, askerler, itfaiyeciler, ilk yardım ekipleri ve madenciler.
Zorlukla hayatı kurtulan madenci, arkadaşlarını kurtarmak için tekrar madene iniyor ve ölüyor.
İlk anlarda ailelerin endişeli, fakat umutla bekleyişleri. Sonra umutların tükenmesi. Kurtarma çalışmaları. Türkiye tüm imkanlarıyla seferber olmuştu.
Sağ olarak kurtarılan işçilerimiz, milletimizi sevince boğarken, cansız çıkan her işçimiz de hepimizin yüreğini yakıyordu.
İçerden tek tek gelen bedenler, sedyelere konup, dışarı taşınıyordu. Ailelerin feryadı, çığlıklar... Çıkartılan her ceset, sanki kendi evimizden çıkmışçasına acı veriyordu bizlere.
Son olarak 17 Mayıs 2014'te Enerji bakanının yaptığı açıklama. 301 kişinin hayatını kaybettiği, İçerde kimsenin kalmaması nedeniyle kurtarma çalışmalarının sona erdiğini açıklaması.
Sonuç: 432 çocuk yetim kaldı... Soma'da 301 baba eksik...
Türkiye Cumhuriyetinin tarihindeki en büyük iş ve maden kazasıydı bu. Ülkemizde üç günlük yas ilan edilmesi...
Konuyla ilgili konuşmalar, tartışmalar, yazılar... Hani "Acılar paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır" sözü vardır.
Böyle bir felaketin ortaya koyduğu acılara, ufacık bir destek verebilmek için, yıllardır üyesi olduğum ÇYDD Genel Merkezi, İstanbul, İzmir, Bodrum gönüllülerinden ve dernek dışından yardımcı olmak isteyen duyarlı insanlardan oluşan yüzü aşkın büyük bir toplulukla çocuklara, annelere ulaştı. Hayatta kalan , fakat işsiz olan babalara destek olmaya gayret etti. 7 Temmuzda başlayıp, 22 Ağustosa kadar sürdü.
Gönüllü arkadaşlarımız, ki bunlar genelde 50-70 yaş aralıklarındaki kişilerdi. - ev tutup, günlerce Soma'da, yakıcı sıcaklarda, klimasız odalarda kalarak, özverili çalışmalar yaptılar.
Bu sürede anneler üretime teşvik edildi.
Çocuklara oyunlar, masallar, dramalar, eğlenceli bilim deneyleri ile az da olsa acıları hafifletilmeye çalışıldı...
Maden şehitlerinin çocukları çeşitli kurum, kuruluşların yardımı ve devletin ödediği tazminatlarla, az da olsa rahatlatılmışlardı.
Daha kötü durumda olanlara da ulaşıldı. 150'ye yakın çocuğa burs sağlandı. 4-14 yaşlar arası çocuklara, annelerine dokunulabildi.
Çocuklara müzik,okuma, drama,spor , resim dersleri verilirken, anneleriyle sohbetler edildi.
Yaşadıkları travmayı atlatmaları, gelecekle ilgili umut taşımalarına yardım edildi. Derneğimizin Soma Şubesinin kurulması haberi , onları mutlu etti.
Zira artık hepimizin eli, yüreği Somada olacak.
Çalışmalara katılmak isteyenlere de derneğimizin kapıları açıktır. Bu çalışmalar 23 Ağustosta, görkemli bir törenle sona erdi.
O gün Soma'da unutulmaz bir gün yaşadım. Soma'lılarla sohbetler yaptık. İnsanlar tedirgin. Konuşmak, bir şeyler anlatmaktan çekiniyorlar. Başka iş alanı olmadığından, maden ocaklarının kapanmasını istemiyorlar.
Dile getirilmeyen , çok derin sorunlar var. Örneğin tazminat alan şehit eşlerine, aile baskısı. Uzaklarda, köylerde bulunan anne babalar, "Oğlumuzun tazminatında bizim de hakkımız var, paylaşalım" veya "Köye gelin, birlikte yaşayıp, ortak harcayalım" teklifleri ile karşılaşıyorlar.
Medeni nikahları olmayanlar, veya çocuksuz, nikahsız aileler de, tazminat alma konusunda zorlanıyorlar. Kapanış gecesinde, Soma tören meydanındaki yerimizi aldık.
Kaymakam ve protokol, ÇYDD genel başkanımız Prof. Dr. Aysel Çeliker ve bizler, Somalılar...
Önce öğrenciler gösteriler yaptılar. Son olarak sanatçı Ali-Aysun Kocatepe çiftinin , ücret almadan, gönüllü olarak verdikleri konser. Sanatçılar çocukları da sahneye alıp, hep birlikte günün bilinen şarkılarını söylediler.
Onların biraz olsun mutlu olmaları, bizleri sevindirdi. Sinemalarda "Kelebeğin Rüyası" adlı film izlemiştik. Konusu Zonguldak'ta, maden işçiliği yapan iki genç şairin hayatı idi.
Bu film, madencinin dünyasına adeta bir tünel açmıştı. Filmin yapımcısı Yılmaz Erdoğan, Soma'da hayatını kaybeden işçiler için, madencinin çilesini anlatan, bizleri hüzne boğacak, duygu dolu bir şiir kaleme aldı.
ÇİZMELER
"Korkmuyor musunuz" diye sormuştum Zonguldak'ta bir madenci ağbime. "Korkup da napacan" demişti, "korkuyla yaşanmaz ki..." Kocaman harflerle 'önce güvenlik ' yazıyordu önünde konuştuğumuz duvarın üstünde. Önce düşük maliyet. Önce yüksek kâr. Önce maksimum kapasite. Önce karanlık . Önce sessizlik. Önce duman. Önce ölüm. Şimdi kriz masalarında kifayetsiz bir telaş. Hiçbir yaraya derman olmayan başsağlığı mesajlarımız, gözyaşlarımız. "Çizmelerimi çıkarayım mı" diyor mahşerin ortasında, çok yüksek kapasiteli bir kalp sahibi, "Ambulans kirlenmesin." Bir de temizlik maliyeti eklenmesin masraflarınıza benden ötürü. Hadi şimdi gider pusulasına yazın kardeşlerimizin vasiyetlerini.
Vergiden düşün babasız kalan çocukların acısını. Soğuk rakamlar üzerinden bir hayat kurun karanlık ve ıslak maden dehlizlerinde. Bu işin sorumlularını affetmeye hiçbir kulun gücü yetmez. Bunu ancak Yaradan yapabilir. Allah sizi affetsin. Çıkarın o pahalı çizmelerinizi. Dünya daha fazla kirlenmesin.
Konuşmamı Sunay Akın'ın dizeleriyle noktalıyorum... Kömür Yine bir kömür kütürdedi sobada Kayıp bir madencinin kalbi rast geldi..."