WHATSAP İLETİŞİM
 

3 KUŞAK SEVGİ

Gülşen Hanım gece odasına çekilip, yatağına uzandığında, dudaklarında tatlı bir tebessümle torunlarını düşündü. İçinden “yeni nesil çocuklar ne kadar uyanık” diyordu. Bir de yıllar öncesini kendi çocukluğunu düşündü. Bir anısı geldi aklına. Minicikti, şeker yemeye bayılırdı. Bir gün evde misafirleri vardı. Annesi onların yanında çok şeker yiyen kızının başını okşayarak “Benim kızım şekeri çok seviyor, büyüdüğünde onu şekercinin oğlu ile evlendireceğim.” demişti. O, öylesine utanmıştı ki… Bir yandan da düşünüyordu, şekercinin oğluyla mı evlenecekti? Yıllar boyu şekerci dükkânlarının önünden geçerken orada şekercinin oğlu ile karşılaşmaktan utanmış, başını önüne eğerek bakamamıştı… Çünkü tüm şeker dükkanı sahiplerinin, onunla evlenmek isteyen bir oğlu olduğuna inanmıştı. Bunları anımsadıktan sonra bugün torunları ile geçirdiği saatler geldi aklına. Yine kaç kere hayretler içinde kalmıştı: İki yaşındaki torunu Rüzgar, bilgisayarın yanına gitmiş, “Aç, aç…” diyordu anneannesine… Annennesi, “Bilgisayar büyükler için yavrum. Bak ağabeyin dersleri için bakıyor, baban işi ile ilgili bakıyor. Sen daha küçüksün…” Rüzgar, inatla “Aç, aç… Oynıycam…” diyordu. Gülşen Hanım, “Aaaa, oynayacak benim oğlum. Nerede Rüzgar’ın oyuncakları? Senin oyuncak sepetin neredeydi Rüzgar, gel gidip bulalım. Hani bir tavşanın vardı. Hop hop diye zıplatıyorduk. Evin içinde havuç arıyorduk. Gel bak tavşanın karnı acıkmış, içerden bağırıyor.” Tavşana havuç aramak fikri Rüzgar’ın ilgisini çekmişti ama karar değiştirip yine bilgisayarı gösterip “Aç aç…” demeye başladı. Gülşen Hanım’ın içerde iş yapan kızı Mine Rüzgar’ın bağırışını duyunca odaya girdi. “Ne oldu, neden bağırıyorsun Rüzgar? Ne ayıp anneannen seni görmeye gelmiş, sen ne yapıyorsun…” dedi. Gülşen Hanım kızına, ”İlla bilgisayarı aç diye tutturdu.” dedi. Kızı “Geçen gün ağabeyi bir oyun açtı. Rüzgar, ağabeyinin gösterdiği tuşa bastıkça hem ekrandaki hareket hem ses hoşuna gitti. Ondan beridir, aç aç, diye tutturuyor. Gülşen Hanım, şaştı kaldı. “Olur mu canım, minicik bebek bu daha. Ne işi var bilgisayarda. Oyuncakları ile oynayacak, hareket edecek, ettikçe kemikleri kuvvetlenecek, acıkıp yemek yiyecek. Yorulup uyuyacak. Bilgisayar başında hareketsiz oturur mu bu yaşta çocuk. Bir de bu yaşta gözleri ağrıyacak. Bir yaşıma daha girdim.” Mine, aynı hızla devam etti. “Üstelik, tam en hızlı büyüdüğü yaşlar. Böyle elektronik aletlerin yanında sağlıklı büyür mü?” Rüzgar, bu konuşma sırasında söylenenleri anlamaya çalışmış, ama anlayamamıştı. Sustukları anda da yine başlamıştı. Mine şaşırmış gibi yaparak, “Ay anne biliyor musun, bugün sabahtan beri elektrikler kesik, ne çamaşır makinası çalışıyor, ne elektrik süpürgesi… Aaa bilgisayar da çalışmıyor. Şu elektrik de nerden kesildi?” dedi. Anneanne şaşarak, ” Tüh tüh tüh, gördün mü işlerin de kaldı…” Rüzgar da bu konuşmayla çok ilgilendi. Sustu, çevresine bakındı. Sonra minicik parmağı ile koridorda yanan ışığı göstererek, “Bak bak…” diye bağırmaz mı? Öğlenden sonra, Gülşen Hanım’ın gelini ve torunu gelmişler, biraz sohbet ettikten sonra gelini, “Anne ben bir pazara gideyim, İpek burada kalsa olur mu?” demişlerdi. Gülşen Hanım, “Lafı ağzımdan aldın. Ben de İpek’i burada bırak, diyecektim. Konuşuruz kızımla, Rüzgar’la da oynar.” dedi. Gelini çıkarken Gülşen Hanım da bitmekte olan kahvesinden bir yudum aldı ve fincanı sehpaya koydu. Örgülü saçlı, dünya tatlısı minik torunu dört yaşındaki İpek, yanına gelip, “ Babaanneciğim, fal kapatıysan ben bakayım.” dediğinde çok şaşırdı. “Bir yaşıma daha girdim.” diyecekti ki, bu sözü bugün sabah diğer torununa şaştığı için kullandığını hatırlayınca, söylemedi. Bir günde yaşına bir yaş eklemek yeterdi. Gülşen Hanım, fal baktırmayı sevmezdi. Fal baktıranlara “ Gelecekten haber almaya çalışacağınıza, güzel bir gelecek için çalışın çabalayın.” demek isterdi ama “Hadi tatlarını kaçırmayım.” der susardı. Bazen de şakayla karışık söylerdi. Onlar da “Aman sende, ciddiye almıyoruz…” deyip fala bakanı ciddi ciddi dinlerlerdi. Ama bu kez minik torunu falına bakmak istiyordu. Gülşen Hanım, gülmemek için kendini zor tutarak “ peki” deyip, fincanı kapadı. İpek, minik işaret parmağını fincanın üzerine koyup, soğumasını bekledi. Misafirler geldiğinde onları izlemiş olmalı, diye düşündü Gülşen Hanım. İpek fincanı kaldırıp, bakmaya başladı. “ Sen bir lunaparka gideceksin. Orada çok güzel oyuncaklar olacak.. Onların hepsine uzun uzun bineceksin… “Hadi artık… Paramız bitti, bu kadarı yeter…’ diyen olmayacak. Çünkü çok paran olacak. Çikolata, şeker, cips istediğinde alacaklar. ‘Bunlar çok yağlı, tuzlu, şekerli şeyler… Sağlığına zararlı verir.’ demeyecekler. ” diye coşkulu bir şekilde ağzını şapırdatarak anlatıyordu. O kendi çocuk dünyasındaki özlemlerini peş peşe sıralarken arada bir fincanın içine bakmayı da ihmal etmiyordu. Bugün torunları ile geçirdikleri saatleri, şaşkınlıklarını aklından geçiren Gülşen Hanım’ın iyice uykusu gelmişti. "Zaman içinde her şey gibi, çocuklar da, insanlar da değişiyor. Bu değişiklikler inşallah ülkemize, dünyamıza hayırlı sonuçlar getirsin...” düşüncesiyle uykuya daldı…  
Ekleme Tarihi: 15 Mayıs 2017 - Pazartesi

3 KUŞAK SEVGİ

Gülşen Hanım gece odasına çekilip, yatağına uzandığında, dudaklarında tatlı bir tebessümle torunlarını düşündü. İçinden “yeni nesil çocuklar ne kadar uyanık” diyordu. Bir de yıllar öncesini kendi çocukluğunu düşündü. Bir anısı geldi aklına.

Anneanne Anne ve Torun
Minicikti, şeker yemeye bayılırdı. Bir gün evde misafirleri vardı. Annesi onların yanında çok şeker yiyen kızının başını okşayarak “Benim kızım şekeri çok seviyor, büyüdüğünde onu şekercinin oğlu ile evlendireceğim.” demişti. O, öylesine utanmıştı ki…
Bir yandan da düşünüyordu, şekercinin oğluyla mı evlenecekti? Yıllar boyu şekerci dükkânlarının önünden geçerken orada şekercinin oğlu ile karşılaşmaktan utanmış, başını önüne eğerek bakamamıştı… Çünkü tüm

şeker dükkanı sahiplerinin, onunla evlenmek isteyen bir oğlu olduğuna inanmıştı.

Bunları anımsadıktan sonra bugün torunları ile geçirdiği saatler geldi aklına. Yine kaç kere hayretler içinde kalmıştı:

İki yaşındaki torunu Rüzgar, bilgisayarın yanına gitmiş, “Aç, aç…” diyordu anneannesine… Annennesi, “Bilgisayar büyükler için yavrum. Bak ağabeyin dersleri için bakıyor, baban işi ile ilgili bakıyor. Sen daha küçüksün…” Rüzgar, inatla “Aç, aç… Oynıycam…” diyordu. Gülşen Hanım, “Aaaa, oynayacak benim oğlum. Nerede Rüzgar’ın oyuncakları? Senin oyuncak sepetin neredeydi Rüzgar, gel gidip bulalım. Hani bir tavşanın vardı. Hop hop diye zıplatıyorduk. Evin içinde havuç arıyorduk. Gel bak tavşanın karnı acıkmış, içerden bağırıyor.” Tavşana havuç aramak fikri Rüzgar’ın ilgisini çekmişti ama karar değiştirip yine bilgisayarı gösterip “Aç aç…” demeye başladı. Gülşen Hanım’ın içerde iş yapan kızı Mine Rüzgar’ın bağırışını duyunca odaya girdi. “Ne oldu, neden bağırıyorsun Rüzgar? Ne ayıp anneannen seni görmeye gelmiş, sen ne yapıyorsun…” dedi. Gülşen Hanım kızına, ”İlla bilgisayarı aç diye tutturdu.” dedi.
Kızı “Geçen gün ağabeyi bir oyun açtı. Rüzgar, ağabeyinin gösterdiği tuşa bastıkça hem ekrandaki hareket hem ses hoşuna gitti. Ondan beridir, aç aç, diye tutturuyor. Gülşen Hanım, şaştı kaldı. “Olur mu canım, minicik bebek bu daha. Ne işi var bilgisayarda. Oyuncakları ile oynayacak, hareket edecek, ettikçe kemikleri kuvvetlenecek, acıkıp yemek yiyecek. Yorulup uyuyacak. Bilgisayar başında hareketsiz oturur mu bu yaşta çocuk. Bir de bu yaşta gözleri ağrıyacak. Bir yaşıma daha girdim.” Mine, aynı hızla devam etti. “Üstelik, tam en hızlı büyüdüğü yaşlar. Böyle elektronik aletlerin yanında sağlıklı büyür mü?” Rüzgar, bu konuşma sırasında söylenenleri anlamaya çalışmış, ama anlayamamıştı. Sustukları anda da yine başlamıştı. Mine şaşırmış gibi yaparak, “Ay anne biliyor musun, bugün sabahtan beri elektrikler kesik, ne çamaşır makinası çalışıyor, ne elektrik süpürgesi… Aaa bilgisayar da çalışmıyor. Şu elektrik de nerden kesildi?” dedi. Anneanne şaşarak, ” Tüh tüh tüh, gördün mü işlerin de kaldı…” Rüzgar da bu konuşmayla çok ilgilendi. Sustu, çevresine bakındı. Sonra minicik parmağı ile koridorda yanan ışığı göstererek, “Bak bak…” diye bağırmaz mı? Öğlenden sonra, Gülşen Hanım’ın gelini ve torunu gelmişler, biraz sohbet ettikten sonra gelini, “Anne ben bir pazara gideyim, İpek burada kalsa olur mu?” demişlerdi. Gülşen Hanım, “Lafı ağzımdan aldın. Ben de İpek’i burada bırak, diyecektim. Konuşuruz kızımla, Rüzgar’la da oynar.” dedi. Gelini çıkarken Gülşen Hanım da bitmekte olan kahvesinden bir yudum aldı ve fincanı sehpaya koydu. Örgülü saçlı, dünya tatlısı minik torunu dört yaşındaki İpek, yanına gelip, “ Babaanneciğim, fal kapatıysan ben bakayım.” dediğinde çok şaşırdı. “Bir yaşıma daha girdim.” diyecekti ki, bu sözü bugün sabah diğer torununa şaştığı için kullandığını hatırlayınca, söylemedi. Bir günde yaşına bir yaş eklemek yeterdi. Gülşen Hanım, fal baktırmayı sevmezdi. Fal baktıranlara “ Gelecekten haber almaya çalışacağınıza, güzel bir gelecek için çalışın çabalayın.” demek isterdi ama “Hadi tatlarını kaçırmayım.” der susardı. Bazen de şakayla karışık söylerdi. Onlar da “Aman sende, ciddiye almıyoruz…” deyip fala bakanı ciddi ciddi dinlerlerdi. Ama bu kez minik torunu falına bakmak istiyordu. Gülşen Hanım, gülmemek için kendini zor tutarak “ peki” deyip, fincanı kapadı. İpek, minik işaret parmağını fincanın üzerine koyup, soğumasını bekledi. Misafirler geldiğinde onları izlemiş olmalı, diye düşündü Gülşen Hanım. İpek fincanı kaldırıp, bakmaya başladı. “ Sen bir lunaparka gideceksin. Orada çok güzel oyuncaklar olacak.. Onların hepsine uzun uzun bineceksin… “Hadi artık… Paramız bitti, bu kadarı yeter…’ diyen olmayacak. Çünkü çok paran olacak. Çikolata, şeker, cips istediğinde alacaklar. ‘Bunlar çok yağlı, tuzlu, şekerli şeyler… Sağlığına zararlı verir.’ demeyecekler. ” diye coşkulu bir şekilde ağzını şapırdatarak anlatıyordu. O kendi çocuk dünyasındaki özlemlerini peş peşe sıralarken arada bir fincanın içine bakmayı da ihmal etmiyordu.

Bugün torunları ile geçirdikleri saatleri, şaşkınlıklarını aklından geçiren Gülşen Hanım’ın iyice uykusu gelmişti. "Zaman içinde her şey gibi, çocuklar da, insanlar da değişiyor. Bu değişiklikler inşallah ülkemize, dünyamıza hayırlı sonuçlar getirsin...” düşüncesiyle uykuya daldı…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve karsiyakalim.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.