Telaşlı, üzgün, mutsuzdum. Ürkek adımlarla ilerliyordum. "Daha dün... Hayat demek "bir varmış, bir yokmuş..." Yaşam... " Bu kısacık yolda, neler, neler düşünmüştüm... Geçmişi anımsadım.
Henüz televizyonların olmadığı yıllarda... Konserler de pek sık olmazdı. Günlerce önce biterdi biletler. Az sayıda ünlü sanatçılarımız vardı. Onun da olduğu konser biletlerini alıp gittiğimizde çok mutlu olurduk. Yıllar sonra iki kez kesişti yollarımız. Emre okula başladığında, okul yıllarında ve sonraki emeklilik yıllarımızda, komşu olduğumuzda.
Daha dün, Paşa durağında karşılaştığımızda eşim ona "Karşıyaka'nın Geri Grant'ı, nasılsınız?" Gülerek, sessizce yanıtlamıştı iyi olduğunu.. Birden güzel bir sesin yankılanmakta olduğunu fark ettim. İlerledikçe yükselen, adeta tüm çevreyi titreten gür ve güzel bir ses... Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç; Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç!..
Evet, Bostanlı'da, evimize çok yakın olan Beşikçioğlu Camisine yaklaşmıştım. Az sonra cami önündeki , yayın arabası göründü. Üzerindeki hoparlörden, yüksek tonda, sözleri Yahya Kemal Beyatlı'ya ait, "Rindlerin Akşamı" olan bu güzel şarkı, sanatçının kendi sesinden
sürekli tekrarlanıyordu...
Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç; Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile, Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle. Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece. Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince, Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül! Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.
Yan taraftaki aracın arkasında lokma dökülüyor, diğer yanda da o bunaltıcı sıcak yaz gününde, insanları serinletecek meşrubatlar dağıtılıyordu. Ve... Her kişiye sanatçının güzel bir kaseti veriliyordu, yakalara sanatçının resmi iğneleniyordu. Caminin bahçesinde ve içinde ise mahşeri bir kalabalık... Eşi sevgili Gülümser Yazar'a ulaşıp, başsağlığı diledim. Zaten önceki gece, haberi Feys'ten almış, hemen telefon etmiştim.
Ayrıntıları ile anlatmıştı ani bir kalp krizi sonunda eşini kaybettiğini... Deniz kenarında, yeşillikler içinde bulunan bu güzel camimizde, geçmişte, Türkiye'de kadınlar ilk kez, erkeklerle birlikte cenaze namazı kılmışlardı. Hala bu durum devam ediyor. Toplu halde cenaze namazı kılındı. Sonra öğrencim Emre Yazar geldi yanıma. Genç adam olmuş, yanında oğlu ile tanıştırdı. Son olarak nikahında görmüştüm. Yine "Su gibi geçti zaman..." sözü geçti içimden. Basın, kameralar, tanınmış ünlü insanlar, eski Karşıyakalılar, tüm sevenleri... Sanki tüm İzmirliler akmıştı, son yolculuğuna uğurlamak için beyefendi, değerli ses sanatçımız İsmet Yazar'ı...
Genelde yıllarca görmediğimiz kişileri görmek, böyle zamanlarda oluyor. Oradan ayrıldıktan sonra yolda, yine geçmişteki günleri yaşar gibi oldum. Emre'nin öğretmeni olduktan sonra, ailenin her ferdini tanımıştım. Düğünümde bile bulunmuşlardı. Hatta şarkı bile söylemeyi düşünmüş, oranın programı arasında, saz ekibini getirmenin zorluğu nedeniyle vazgeçmiştik.
Ayrıca daha geçen gün, ayak üstü sohbetimiz sırasında, bir alt sokağımıza isminin verilmesinin iyi olduğunu, fakat bizim sokak olsaydı daha iyi olacağını söylemiştik ona. Gülerek "Kısmet, böyle oldu" demişti. Sonra, eve yaklaşırken gördüğüm bir hanım,"Cenazeden mi?" diye sordu. "A... İsmet Yazar mı? Hani Gönül Yazar'ın eski eşi olan sanatçı." O'na durumu anlattım. Zira eşi Gülümser Yazar, çok uzun, mutlu evlilik yılları olan biricik eşinin, böyle bilinmesinden hep rahatsızlık duyardı. " Ağabeyi Necdet Yazar ile, sadece dört ay evli kalmış geçmişte" derdi. "Bu durum ailemize adeta yapışıp kaldı" diye yakınır hep.
Değerli Karşıyakalı ses sanatçısı İsmet Yazar'ı rahmetle anarken, yılar önce, onunla yaptığım bir röportajı, aşağıya ekliyorum. "Dünden Bugüne Karşıyaka" adlı kitapçık için yapmıştım bu söyleşiyi. Işıklar içinde uyusun...
İSMET YAZAR İLE SÖYLEŞİ KARŞIYAKALI BİR SES SANATÇISI
Karşıyaka'lı olup da, İsmet Yazar'ı tanımayan yok gibidir. Yıllardır çeşitli yardım dernekleri, okullar yararına ücretsiz olarak konserler vermiştir. Bu yönü ile tanınır ve sevilir. Müzik ve Karşıyaka ile özdeşleşen böyle bir sanatçıyı anlatmamak olmazdı.
Bu düşünce ile Atakent'teki evlerine telefon ettim. Gayet nazik bir şekilde, zarif eşi Gülümser Yazar ile kabul ettiler. Önce sanat yaşamının hikayesini sordum. Karşıyaka'mızın değerli ve mazbut, efendi sanatçısı, bu konuda şunları anlattı. "Babam askerliğinde Yemen'e gitmiş. İngilizlerin elinde iki yıl esir kalmış. Türk musikisine orada başlamış. Esirler aralarında keman, cümbüş çalarak eğlenmeye çalışırlarmış. Adeta bir musiki cemiyeti kurulmuş. Esir değişiminde Alaşehir'e gelen babam, Bekir Sıtkı Yazar, Yunan işgalinden kaçarak İzmir Bayraklıya gelerek yerleşmiş. Kısa zaman içinde Nergise taşınmışlar. Nergiste iki katlı bir evimiz vardı. Karşıyaka'nın, kara bostanlısının adı (O günlerde Bostanlıköy'dü. Trenler kara bostanlısından geçer, Tomaza'ya doğru giderdi. Tomaza'nın adı, sonraları Hacı Hüseyinler, daha sonra da Şemikler olmuştur. Evimizin çevresi, yemyeşil, cennet gibiydi. Mandalina bahçeleri, sarı kayısı, erik ve incir ağaçları vardı. Bostanlı'da ise bol patlıcan ve çeşitli sebzeler yetiştirilirdi. Bunlar beygirli dönme dolaplar ile sulanırdı. Babam Karşıyaka'da, Osmanpaşa Camiinin imamı ve hatibiydi. Musiki ile ilgisi vardı. Biz çocukken, ağabeyim Necdet'le babamızdan yıllarca ders aldık. Onunla birlikte musiki derneklerine gittik.
Şarkı ve usul, bazen de dini musiki, ilahi öğrendik. Bir aradan, Akın Özkan'dan tambur dersi aldım. İlk, orta, lise eğitimimi Karşıyaka'da tamamlayıp, hemen yedek subaylığımı yaptım. 1951 yılında TRT İzmir radyosuna girdim. Aralıksız 28 yıl solist ve korist olarak görev yaptım. 1979 yılında, bazı nedenlerle istemeyerek İzmir radyosundan emekli oldum. 1986 yılı başında, Kültür Bakanlığı, İzmir Devlet Klasik Türk Müziği korosu şefi Dr Teoman Önaldı'nın, davetini kabul ederek, 1988 yılının sonuna dek, solist ve korist olarak, çalışmalarıma devam ettim.
Halen TRT İzmir Radyosu, T. S. M Korosunda istisna sözleşmeli sanatçı olarak görev yapmaktayım.
Gönül Yazar ile yakınlık derecesini sorduğumda, ağabeyisi Necdet Yazar ile, 1952 yılında, çok kısa süren evlilikleri olduğunu söyledi. Eşim Gülümser Yazar ile, 42 yıllık çok mutlu bir aile hayatımız var. İki kız, bir erkek olmak üzere, üç evlat sahibiyiz. 3 de torunumuz var" dedi.
Yazar çiftinin konukseverliklerine, tatlı sohbetlerine teşekkür ederek ayrıldım.
(1996 yılında çıkan "Dünden Bugüne Karşıyaka" adlı kitapçığımdan alıntı.)